18 Aralık 2017 Pazartesi

Kaçıncısı yağdı üzerime yokluğunun
Kaçıncı kadeh bu kederin
Bak bana, üşüyorum
Bilmediğin çok uzak yerlerdeyim
Senden, herkesten uzakta
Yoklunun bilinmez bir kaosu içindeyim

Düşüyorsun aklıma hiç olmadık yerde
Yüzüm, gözüm pas içindeyim
Ne koşabiliyorum yanına, ne yürüyorum
Ben senin olduğun yere uçarak gelmek istiyorum
Kırma kanatlarımı yağmur, yorma, incitme
Onu görmem gerek ölürüm yoksa

Bir nefes, bir nefes daha
Almalıyım artık çölün ortasında
Duyuyorsan ben i kulak vermelisin şimdi
Ben senden bir yudum su isterken
Sen kimlere bahşettin denizini



17 Aralık 2017 Pazar

Hangi acıyla büyüttüm bedenimi ben ?

Günümün en güzel saatlerinde yaralıyor zaman beni. Gülüşlerimin en içten olduğu vakit, yaktığım sigaramın ateşi düşüveriyor ''kaygı'' gibi içime. Evet kaygı. İçimden, beynimden, söküp atamadığım ''ben şimdi ne yaptım?'' sorusu günün en güzel saatlerin de gelip konuyor aklıma. Peki sahiden ben ne yaptım? Ne yapmışlardı bana? Hangi acıyla büyüttüm bedenimi ben ? Kendi yörüngem de bir sağ, bir sola savrularak gidiyordum sonbahar yaprakları gibi. Genç yaşımda kederlere büründüm. Başkalarının utançlarını, üzüntülerini, mutluluklarını hatta gülüşlerini kendime dert eder oldum. En çok da ben, başkalarının yazdığı senaryolar da oynamak zorunda kaldım. Kendi hayatımda bir oyun oynayamadım. Buna mecbur bırakıldım. Sen yaşadın mı hiç bu duyguyu? Fikrin hiç sorulmadan bunu bunu yapacaksın dediler mi ? Hiç sorma bana neden karşı koymadın diye. Koyamıyorsun, mecbursun...
Düşündüm bir gece, iki gece, üç gece... Düşündüm de bulamadım ben hiçbirinin cevabını. Tam olarak kaçıncı aydı, kaçıncı mevsimdi, yıldı? Kederlenişimin kaçıncı milatıydı? Bulsaydım bunların cevaplarını yokuş aşağı yağmurda süzülen sular gibi sürükleniyor olmazdım şimdi. Bile bile yürümezdim kederin çizgisinden. Mutsuzluk kavramını bir tercih haline getirmezdim. Tercih değil mi ? Bence öyle. Hele ölünceye kadar kalbinizin, aklınızın köşesinden hiçbir zaman silinmeyecek bir yara, zorla sana dayatılan bir sahne varsa hayatınızda artık mutsuzluk bir tercih haline gelmiştir. Artık hiç mutlu olmayacağınıza kendinizi inandırır, mutsuz olmakla barışırsınız ve mutlu bir an olsa bile hayatınızda gülmemeyi tercih edersiniz. Bilirsiniz çünkü mutluluğun geçici, mutsuzluğun kalıcı olduğunu. Hele bağıra bağıra gözyaşlarıyla ıslattığın yanaklarını tek başına silmek zorundaysan anlıyorsun mutsuzluğun bir tercih olduğunu.



En uzun, en çaresiz geceni düşün. Sabah olmadı mı?

   'En uzun, en çaresiz geceni düşün. Sabah olmadı mı? ' diyor Reşat Nuri Gültekin. Düşün, gece boyunca ağlıyorsun, artık gözyaşları...