19 Ocak 2018 Cuma

Paulo Coelho - Simyacı




Paulo Coelho'un üçüncü kitabı Simyacı. Endülüslü bir çobanın rüyasında gördüğü bir hazineyi bulmak için koyunlarını, ailesini bırakıp Mısır'a doğru aldığı yolculuğu anlatıyor.
Kitabın başyapıt olmasının bir çok sebebi var okuduktan sonra bunu anlayabiliyorsunuz. Gerçekten tam bir baş ucu kitabı. Umutsuzluğa düştüğünüz zaman, kendinizi amaçsız, işe yaramaz gibi hissettiğiniz de -çoğu zaman hissederiz bunu- açın bu kitabı defalarca okuyun. İşte o zaman ne yapmanız gerektiğini, gerçekten istediğiniz şeyin çok uzaklarda değil de yanı başınız da olduğunu anlayacaksınız.

Santiago iki gün boyunca rüyasında Mısır piramitlerinin yanında bir hazine görünce Mısıra gitmek ister.  Ailesine durumu açıklamaya kara verir. Ailesi onun din adamı olmasını istemiş ona göre bir okula göndermişti. Daha sonra ailesiyle konuşur ve Mısıra gitmek için yola çıkar. İşte bu yolda bir çok kişiyle karşılaşacaktır. Çingene, hırsız adam, billuriyeci ve simyacı. En çok billuriye dükkanında olanlar beni etkiledi nedense. Dükkan sahibi de Müslüman Santiago da Hristiyan. Çok güzel arkadaşlık ettiler. 

Santiago bu yolculuk sayesinde kendi kişisel menkibesini bulur. Yazarın bize vermek istediği bir çok mesaj vardır. Zaten bu roman nasihatname özelliği taşır. Mutluluğa nasıl ulaşılır? İnsan mutluluğu çok uzakta aramamalıdır gibi. Daha fazlasını yazmak istememe sebebim var aslında. Oda şudur: Okuyup, yazarın size vermek istediği mesajı kendiniz almanızdır. 

Son söz olarak, okuyun ! Kendinizden çok şey bulacaksınız ve belki de neden olmasın, uzun süredir ertelediğiniz şeylere başlayacaksınız. Belki seyahat edecek, belki yarım kalan kitabınızı okuyacak ve belki de istediğiniz o kişiyle sıcak bir kahve yudumlayacaksınız. Ertelemeyin hiçbir şeyi ve harekete geçin.

Hepsini yazamasam  kitaptan altını çizdiğim cümleleri sizinle paylaşacağım ve söylediklerimin boşa olmadığını anlayacaksınız. :)

  • Bir düşü gerçekleştirme olasılığı yaşamı ilginçleştiriyor. (syf: 27)
  • Ama düşler, Tanrı'nın diliyle konuşurlar. Tanrı dünyanın diliyle konuşursa bunun yorumunu yapabilirim. Ama senin ruhunun diliyle konuştuğu zaman bunu yalnızca sen anlayabilirsin. (syf:29)
  • İnsan her zaman aynı insanları görürse, bunları yaşamının bir parçası saymaya başlar. İyi, ama bu kişiler de bu nedenle, yaşamımızı değiştirmeye kalkışırlar. Bizi görmek istedikleri gibi değilsek hoşnut olmazlar, canları sıkılır. Çünkü, efendim, herkes bizim nasıl yaşamamız gerektiğini elifi elifine bildiğine inanır. (syf:32)
  • Bütün yüreğinle gerçekten bir şey istediğin zaman, Evrenin Ruhu'nda bu istek oluşu. Bu senin yeryüzündeki özel görevindir. (syf:39)
  • Tanrı, herkesin izlemesi gerekn yolu yeryüzüne çizmiştir, yazmıştır. Senin yapman gereken, senin için yazdıklarını okumak yalnızca. (syf:45) 
  • Düşümü gerçekleştirmekten korkuyorum, çünkü o zaman yaşamak için bir sebebim olmayacak . (syf:72)
  • Çünkü her şeye sahip olacağımı biliyorum ve istemiyorum bunu. (syf:76)
  • Çünkü ben ne geçmişte, ne de gelecekte yaşıyorum. Benim yalnızca şimdim var ve beni sadece o ilgilendirir. Her zaman şimdşde yaşamayı başarabilsem mutlu bir insan olursun. (syf:106)






1 Ocak 2018 Pazartesi

Ernest Hemingway - Yaşlı Adam ve Deniz

Ernest Hemingway - Yaşlı Adam ve Deniz
  
Hani bazen bir şeyleri çok isteriz. İlla olacak diye inat ederiz ya - başkalarına kendimizi kanıtlamak, göstermek vs. - işte Ernest Hemingway bu kitabında tam da bunu anlatıyor bize. 

Santiago, 84 gündür sandalıyla açık denizin sularına açılmış ve bir tane bile balık tutamadan evine dönmüş yaşlı bir balıkçıdır. Santiago'nun yanında onu çok seven, ondan öğrenecek çok şeyi olduğunu düşünen Manolin de vardır. Bu ikili aralarında yaş farklı olmasına rağmen biz gençlerin kuramadığı dostluğu kurmuşlardır. Santigo, uzun süredir balık tutamadığı için Manolin'in ailesi oğullarını balık tutan başka bir balıkçı teknesinin yanına vermişlerdir .Yine de küçük Manolin yaşlı adamı her gün ziyaret etmekten, ona kahve ve yiyecek götürmekten vazgeçmez.


Yaşlı Adam, 85.günün de artık kısmetinin açılacağını düşünerek Gulf Stream’in soğuk sularına sandalıyla birlikte açılmıştır. Kıyıdan epey bir uzak, denizin en koyu olduğu yere iplerini sulara bırakır ve başlar beklemeye. Bir süre sonra iplerinden birine bir balık takıldığını anlar ve başlar çekmeye. Ama oda ne ! Balık o kadar büyüktür ki Yaşlı Adam bir türlü ipi çekemez. Balıkla bir süre inatlaşmaya başlarla ve balık sandalı günlerce sürüklemeye başlar. Yaşlı Adam da ipi bırakmaz. Anlar çünkü 85 gün sonra kısmetinin açıldığı (acaba?). Kendini kanıtlamanın yoludur bu onun için. Bu koskoca balığı alıp evine götürecek ve tekrar herkesin güvenini kazanacaktır. Ama balıkla birlikte günleri oldukça yorgun geçer. Susar, karnı acıkır, uyumak ister. Balık bunlara mani olur. Bir süre sonra balığı vurur ve sandalına yükler. Balık olarak büyüktür ki sandala tam olarak sığmaz bu yüzden başı sefer köpek balıklarıyla derde girer. Köpek balıklarından biri balığın kuyruğunu koparır, diğeri başka bir yerini derken, Yaşlı Adam eve vardığında balıktan geriye neredeyse sadece kafası kalmıştır. Görenler şaşkınlık içerisindedir.


Ernest Hemingway bu romanında esasen bize: umudu, her şeye rağmen pes etmemeyi, inancı öğretmiştir. 600-700 kiloluk bir balıkla yaşlı bir balıkçı nasıl mücadele eder değil mi ? Sadece fiziksel bir güçle yenmedi onu. Pes etmedi, yitirmedi bizim gibi hemen umudunu. Kitabı okurken köpek balıklarının saldırısından birinde öleceğini tahmin etmiştim ama öyle olmadı. Biz hemen kötüsünü düşünüyoruz ama Ernest Hemingway asla öyle düşünmedi. Kitabın en sevdiğim sözlerinden birini buraya ekleyerek kitabı kesinlikle okumanızı tavsiye ediyorum. Herkese iyi günler :)



➤“İnsan, yenilmek için yaratılmadı. Ademoğlu mahvolur ama yenilmez.”


➤"Ama her şeye karşın şu küçücük değnek kalana kadar savaştan kaçmak yok"


Bilgi Yayınları, 17.baskı 






En uzun, en çaresiz geceni düşün. Sabah olmadı mı?

   'En uzun, en çaresiz geceni düşün. Sabah olmadı mı? ' diyor Reşat Nuri Gültekin. Düşün, gece boyunca ağlıyorsun, artık gözyaşları...